FAZİLETLİ İBADETLER - İnfak
Sayı 3
FAZİLETLİ İBADETLER
İnfak
Mü’min, cömert insandır. Hakiki cömertlik ise, gözünü kırpmadan, eli titremeden ihsan edebilmek, bahar yağmurları gibi gönüllere hayat bahşedebilmek, cân-u gönülden ve haz duyarak infak edebilmektir. Mü’min, tıpkI çiçeklerin güzel kokularını etraflarına cömertçe ikram etmeleri gibi, tabii ve ruhani bir eda ile infak edebilmeli ki, yaptığı hayır-hasenat, Hak katında bir kıymet ifade etsin.
Tasavvufun özüne ve gayesine baktığımızda; onun esası muhabbet ve bu terakkideki zirvesinin de “adaba riayet” yani edeplenme olduğunu görürüz. Genelde tekke ve dergahların en mühim ikar levhalarından olan “Edep ya Hu” ifade, edebe riayete çağıran bir ikaz olduğu gibi, aynı zamanda “Ya ilahi! Edep lütfeyle!” manasında bir niyazdır.
İmanın özü olan edep duygusu, mü’minin hayatının her safhasını kuşatan bir haslettir. Bilhassa da ibadet ve muamelat hayatını. Hayatımızda bulunması gereken en önemli ibadetlerden bir tanesi de Hakk yolunda “infak”tır. İnfak kelimesi, Allah'ın (cc) hoşnutluğunu kazanma niyeti ile harcamada, yardımlarda (maddi,manevi) bulunma anlamına gelir. Aynı zamanda "İnfak” kelimesinin taşıdığı manâ iyi tahlil edilirse, bu ibâdetin bir hikmetinin de, insanı ruh, şahsiyet ve karakter bakımından maddenin esaretinden kurtararak maneviyatı maddiyata hakim kılması olduğu görülür. Bu yönüyle ibadetler içinde infakın ruha sağladığı belki de en büyük fayda, “vicdan huzuru”dur.
Rabbimiz buyuruyor:
“Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Allah iyilik yapanları (hayır-hasenat, amel-i salih işleyenleri) sever.” (el-Bakara, 195) buyuruyor.
Ömer bin Abdülaziz rahmetullâhi aleyh buyurur ki:
“Namaz, seni yolun yarısına; oruç, tam Melik’in kapısına iletir. Sadaka ise, Melik’in huzuruna çıkarır.”
Ali İsfehânî -rahmetullâhi aleyh- bu hakikati ne güzel ifade eder:
“…Âfiyet ve günahsız olmayı aradım; zühd de, yani şüphelilere düşmek korkusuyla mübahların çoğunu terk etmekte buldum. Kolay hesabı aradım, susmakta buldum. Rahat ve huzuru aradım, cömertçe infak etmekte buldum.”
Her mü’min, çevresinden mesuldür. Muhtaçların, mazlumların feryatlarına bigane kalamaz. Yine o, karanlık bir gecenin mehtabı gibi nurlu, hassas, rakik, diğergâm, merhametli, cömert ve infak heyecanıyla dolu olmalıdır.
Cenâb-ı Hak, rızkın temininde mahlukatı birbirine vesile kılmıştır. Dolayısıyla muhtacı gözetmek, Allah Teâlâ’nın bizlere olan ihsanlarından onlara pay ayırabilmek, büyük bir fazilet ve ilâhi bir lütuftur. Muhtaçların feryatlarına teselli olmadıkça mü’minin ruhu da teselli bulamaz.
Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur:
“Şunu iyi bil ki, bedenden, maldan, mülkten kaybetmekte, ziyana uğramakta ruha fayda vardır; onu vebalden kurtarır. Mal bağışlamakla, infak etmekle, görünüşte elden çıkar gider ama, onu verenin gönlüne yüzlerce manevi hayat gelir!”
Dünya serveti, en yakınlardan başlayıp toplumdaki acizlere, kimsesizlere, gariplere yardımda bulunmak suretiyle, vicdan huzuruna ve ahiret saâdetine ermek için kazanılmalıdır. Kazançta niyet bu olursa, dünyevi endişelerin gönüllerde meydana getirdiği katılık, kasvet, buhran ve sıkıntıların yerini tatlı bir huzur ve sükunet hali alır.
Konumuzun başında belirttiğimiz gibi edep duygusu mü’minin hayatının her safhasında bilhassa da ibadet ve muamelatta bulunması gereken bir haslettir. İnfak ibadetinde gözetmemiz gereken edepler vardır.
İnfakta gözetmemiz gereken edebi Rabbimiz şöyle bildiriyor:
“Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rab'leri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.”
Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).
Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın!...” (el-Bakara, 262-264)
Ayet-i kerimelerde Rabbimiz, hayır ve hasenatta riayet etmemiz gereken edebi açıkça bildirmektedir. Yani kalp kırarak muhtacı hor görerek, mihnet vererek ve başa kakarak yapılan bir hayrın, Allah katında hiçbir değeri kalmaz. Böylesine kaba ve duygusuz bir kalp ile infak edenler, verdiklerinin ecrini kendi elleriyle imha etmiş olurlar.
İnfak ibadetinde ihlas da, sadakayı boşa çıkarmama hassasiyeti içerisinde; “hasbeten lillah” yani sırf Hakk’ın rızasını kastederek, verdiğini doğrudan doğruya Allah’ın kudret eline takdim edebilme şuuruyla verebilmektir.
Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurur:
“Helal maldan verilen her bir sadakayı, Rahman olan Allah (kudret) eliyle alır ve kabul eder.” (Müslim,Zekat,63)
İnfak ibadetinin önemini Hak dostlarının hayatında da öne çıktığını görüyoruz. Üstadımız Hacı Yasin Aydemir bu hususta bizlere evvela kendi fiilleri ile örnek olup sonrada tebliğlerde bulunduğuna şahit olduk ve oluyoruz. Daima kendinden önce Hakk yolunu ve ihtiyaç sahiplerini düşünerek infak eder ve bizleri de bu güzel ibadete teşvik etmektedir.
Kendisi bu hususu: “Ey Gönül! Allah yolundaki infakının ve teslimiyetinin payı sahip olduğun imanın derecesi kadardır. İnfak ve teslimiyetine dön de bir bak Mebsusi! İmanın ve teslimiyetin ne haldeymiş!” diye ifade etmiştir.
Cenâb-ı Hak cümlemizi, ihlasını koruduğu amellerini halis niyetle ifa edebilen salih kullarından eylesin! Sahabe, evliya ve salih ecdadımızın güzel hallerinden kalplerimize hisseler lütfeylesin!
Amin!
Kaynak: Hak Dostlarının Örnek Hallerinden