KALPLERİN KEŞFİ - Sabır ve Hastalık
Kim Allah’a itaat ve ibadette sabır ve sebat gösterirse, Allah Teâlâ kıyamet günü ona üçyüz derece verir.
KALPLERİN KEŞFİ
Sabır ve Hastalık
Kim Allah’ın azabından kurtulmak, vaat ettiği sevaba ve rahmetine erişmek ve cennetine girmek istiyorsa; nefsini dünyevi arzulardan alıkoysun. Dünyanın zorluk ve musibetlerine karşı da sabırlı olsun! Çünkü Cenab-ı Hak: “Muhakkak Allah sabredenleri sever! (Âli İmran,146)” buyurmaktadır.
Sabrın çeşitleri vardır:
*Allah’a itaat ve ibadet hususunda sabır ve sebat,
*Allah’ın haram kıldıklarından uzak durmada sabır,
*Musibet, özellikle de musibetin geldiği ilk anda sabır ve metanet!
Kim Allah’a itaat ve ibadette sabır ve sebat gösterirse, Allah Teâlâ kıyamet günü ona üçyüz derece verir. Bu derecelerin her biri gök ile yer arası kadardır. Haramlardan uzak durma hususunda sebat gösterenlere de Cenab-ı Hak kıyamet günü, her bir derecesi yedinci kat gök ile yer arası kadar olan altıyüz derece verir. Yine, musibetlere karşı sabırlı olanlara da, her bir derecesi Arş ile yeryüzü arası kadar olan yedi yüz derece verilir.
Zekeriya a.s. bir gün yahudilerden kaçar ve onlar da peşine düşerler. Peşindekiler kendisine yaklaştıklarında bir ağaç görür. “Ey ağaç beni içine al!” der. Ağaç ortadan ikiye ayrılır. İçine girer ve ağaç tekrar kapanır. Sonra iblis gelir, Zekeriyya a.s.’ın yerini gösterir. İblis, Zekeriyya a.s.’ın peşindekilere bir testere getirir ve ağacı ikiye keserek onu öldürmeleri fikrini verir. Yahudiler de iblisin dediğini yaparlar.
Allah’a sığınmayıp ağaca sığınması sebebiyle bu musibet onun başına gelir ve testereyle ikiye biçilir! Nitekim Hazret-i Peygamber’den s.a.v. şöyle rivayet edilmektedir: “Cenab-ı Hak buyuruyor ki: Bir kulumun başına bela gelip de bana sığındığı zaman daha o benden istemeden ben ona istediğini veririm. Bana dua etmeden icabet ederim! Buna karşılık bir kul, başına bir bela geldiğinde bana değil de benim yarattığım kullardan birine sığınırsa, ona karşı göklerin bütün kapılarını kapatırım.” (İbnu Kesir, Kısasu’l Enbiyâ)
Testerenin dişleri Zekeriyya a.s.’ın dimağına ulaşınca haykırır. Bunun üzerine kendisine şöyle denilir: “Ey Zekeriyya, Cenab-ı Hak sana -Niçin başına gelen belaya sabretmiyorsun da âh! diyorsun? Eğer bir daha âh! çekersen, peygamberlerin adlarının bulunduğu divândan senin ismini silerim.- buyuruyor!” Bunun üzerine Zekeriyya a.s. dudaklarını ısırır ve testereyle ikiye biçilinceye kadar sabreder.
Aklı başında olan kişiye yaraşan hareket, belaya karşı sabırlı olup şikayet etmemektir. Böyle yapanlar dünya ve ahiret azabından kurtulurlar. Çünkü en şiddetli bela ve musibetler peygamberler ile velilerin başına gelir.
Cüneydi Bağdadi rahmetullahi aleyh şöyle der: “Bela ariflerin kandili, müridlerin uyarıcısı, müminlerin kurtuluşu ve gafillerin helak olma sebebidir! Bir kimse, başına bir bela gelip ona sabrederek rıza göstermedikçe imanın gerçek tadına varamaz!”
Bir hadisi şerifte şöyle buyurulur: “Bir gece hastalanan, sabrederek Allah’tan gelene rıza gösteren kişi, tıpkı anasından doğduğu günkü gibi günahlarından kurtulur! O halde hastalandığınız zaman iyileşmeyi temenni etmeyin!” (es-Suyuti, Câmi’us-Sağir)
Dahhâk şöyle der: “Her kırk günde başına bir bela, bir keder yada bir gâm gelmeyen kişi adına Allah katında bir hayır yok demektir!”
Muaz b. Cebel radıyallahu anh şöyle der: “Allah Teâlâ, bir kulu hastalığına uğrattığı zaman, kötülükleri ve günahları yazan soldaki meleğe şöyle der: -Kalemini kaldır, ona bir şey yazma!- Sevap ve hayırları yazmakla görevli meleğe şöyle der: -Bu kulumun işlemiş olduğu en güzel amelleri onun defterine yaz!-” (es-Suyuti, Câmi’us-Sağir)
Diğer bir hadisi şerifte şöyle buyurulur: Bir kul hastalandığı zaman Allah c.c. ona iki melek gönderir ve “Bakın bakalım kulum ne diyor?” der. Eğer kul “Elhamdulillah” diyorsa Allah c.c. bunu bilmesine rağmen melekler bunu Allah’a bildirirler. Cenab-ı Hak buyurur: “Eğer kulumu bu hastalıktan öldürürsem, onu cennete koyacağım! Eğer ona şifa verirsem etini daha hayırlı etle, kanını daha hayırlı kanla değiştireceğim ve onun günahlarını affedeceğim!” (İmam Mâlik)
İbnu Atâ şöyle der: “Kişinin gerçek mümin olup olmadığı genişlik ve musibet anlarındaki durumuyla belli olur. Kim bolluk ve genişlik zamanlarında şükreder ve sıkıntılı günlerde feryat figan ederse o kişi yalancılardandır. Gerçek müminlerden olmamıştır.”
Şayet bütün insanların ve cinlerin ilmi bir kişinin şahsında toplanmış olsa ve bu kişi, üzerine bela rüzgarları estiği zaman başına gelenlerden dolayı şikayetçi olup sızlansa; ne ilmi ve ne de ameli kendisine bir fayda verir! Nitekim hadisi kudsi de Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Benim takdirime rıza göstermeyen ve verdiğim nimetlere şükretmeyen kimse, kendisine benden başka bir Râb bulsun!” (et-Teberâni)
Vehb b. Münebbih rahmetullahi aleyh anlatır: Peygamberlerden biri elli sene Allah’a ibadet eder. Cenab-ı Hak ona, kendisini affettiğini bildirir. Peygamber ise “Ya Râbbi, ben hiç günah işlemedim ki, beni niye affediyorsun?” diye sorar. Allah c.c. bir atar damarına emreder ve onun atışından o gece uyuyamaz. Sabah olup da melek yanına gelince, şikayette bulunur. Damarın verdiği rahatsızlıktan sitem eder. Melek şöyle der: “Râbb’in sana diyor ki: Elli senelik ibadetin, şu damarın verdiği rahatsızlık dolayısıyla yaptığın şikayete bile denk değildir!
Kaynaklar: Mükaşefetü’l Kulûb – İmam-ı Gazâli