SİYER - Mekke ve Fil Vakası

Mekke ve Fil Vakası

MEKKE VE FİL VAKASI

Yeryüzünde Allah (c.c.) ’ne ibadet için yapılan ilk bina bütün namazlarda kıblegâh olarak yönelmekte olduğumuz Kabe’dir. Allah (c.c)’nun emriyle Hz. İbrahim aleyhisselam ve oğlu Hz. İsmail aleyhisselam tarafından Milattan  2000 yıl kadar önce Mekke’de yaşamıştır. Hz. İbrahim (Aleyhisselam), eşi Hacer ve oğlu Hz. İsmail aleyhisselam ile birlikte Mekke’ye hicret ettiklerinde şöyle niyazda bulunmuştu:

“Rabbimiz! Benim neslimden olanları, namaz kılabilmeleri için Senin kutsal evinin yanına, ziraata elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır.” (İbrahim suresi, 37). Allahu Teâlâ, Halilullah (Allah dostu) ismiyle namdar elçisinin bu niyazını (yakarışını) oğlu Hz. İsmail’in aleyhisselam topuklarının altındaki zeminden fışkırttığı Zemzem suyu ve müminlerinin ebedi ve ezeli kıblesi olan Kabe’yi oğlu ile birlikte inşasıyla onurlandırmak suretiyle kabul buyurmuştur. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“İbrahim İsmail’le birlikte beytin temellerini yükseltiyordu: “Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” (Bakara suresi, 127)

Tavafa başlama yerinin işareti olmak üzere, Kabe’nin güney-doğu köşesi (Rukn-i Hacer-i Esved)’nde bulunan Kubeys dağından getirerek hâlen bulunduğu köşeye koymuştur. İnşaatı tamamlanmasından sonra Hz. İbrahim aleyhisselam ilk tavafı oğlu Hz. İsmail aleyhisselam’la beraber yapmış, bütün insanları hacca, Kabe’yi ziyarete davet etmiştir.

Mekke’ye yerleşen ilk topluluk Amelikalar idi. Daha sonra zikredildiği gibi Hz. İbrahim aleyhisselam ve ailesi geldi. Ardından Yemen asıllı ve birbirleri ile akraba olan Cürhum ve Kutûrâ kabileleri geldi. Çölün ortasından su ile hayat bulan bir belde olduğunu görünce Mekke’ye yerleştiler. Hz. İsmail aleyhisselam da Cürhum kabilesinden bir hanım ile evlendi, onların içerisine katıldı ve liderleri oldu. Hz. İsmail aleyhisselam vefat edince büyük oğlu Nabit; ardından ise Hz. İsmail’in çocuklarının dayısı olan Meddad b. Amr el-Curhumu kabile reisi oldu; ondan sonra da bu silsile Allah’ın istediği şekilde devam etti. Bir zaman sonra Cürhum ile Kurûrâ aileleri ardından anlaşmazlıklar çıktı. Nihayetinde; Cürhum, Mekke’de kalarak Harem bölgesini kendine mesken tuttu. Sonraları Huzaâ kabilesi de onlara üstün gelerek Mekke’nin  yönetimini ele geçirdi ve liderliğin; büyük erkek kardeşten, diğer büyük erkek kardeşe tevarüsü (miras yoluyla) geleneğiyle Mekke’yi 300 yıl yönettiler.

Efendimiz (Salallahu Aleyhi ve Sellem) peygamber olarak gönderilinceye ve Allah, İslam dinini onun eliyle zafere ulaştırana kadar Mekke, Kureyş’in elinde bu şekilde kaldı.

Allah (c.c.)’ne ibadet için yapılmış olan Kâbe, zamanla “Tevhid inancı”nın unutulmasıyla, putlarla doldurulmuş; Mekke, putperestliğin merkezi haline gelmiştir.

Peygamber efendimizin doğduğu yıla “Fil yılı” denilmiştir. Habeşistan Krallığı’nın Yemen Valisi Ebrehe, Hristiyanlığı Arabistan’da yaymak ve Arapları Kabe ziyaretinden vazgeçirmek için, San’a’da büyük bir kilise yaptırmıştı. Fakat Araplardan bu kiliseye ilgi gösteren olmadı. Üstelik Kinane Kabilesi’nden bir Arap, bir gece gizlice kilise içine pisledi. Ebrehe bunu bahane ederek büyük bir ordu ile Kâbe’yi yıkmak üzere Mekke üzerine yürüdü. Arapların bu orduya karşı koyabilecek güçleri yoktu. Mekkeliler şehri boşaltarak etraftaki dağlara çekildiler.

Ebrehe, Mekke yakınlarında karargahını kurdu. Kureyş kabilesinin reisi olan Abdülmuttalib’e elçi göndererek, kan dökmek üzere değil, sâdece Kabe’yi yıkmak için geldiğini bildirdi. Bu esnada Ebrehe’nin öncü kuvvetleri Mekkelilerin sürülerini yağmalayıp ordugaha götürmüşlerdi. Bunlar arasında Abdülmuttab’in de yüz devesi vardı. Abdülmuttalib, Ebrehe’ye giderek yağmalanan sürülerin geri verilmesini istedi. Ebrehe:

-“Ben, Kabe’yi yıkmamam için ricaya geldiğini sanmıştım. Görüyorum ki sen, develerinin derdindesin, bunu sana yakıştıramadım…” deyince Abdülmuttalib büyük bir vakarla: -“Ben, develerin sâhibiyim, onları istiyorum. Kabe’nin de sahibi var. O’nu sahibi koruyacaktır” diye cevap vermişti. Bu cevap karşısında Ebrehe, Abdülmuttalib’in develerini ve Mekkelilerin yağmalanan bütün mallarını geri verdi.

Kur’an-ı Kerim’de de açıklandığı üzere, Ebrehe amacına ulaşamadı.

“Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi? Onların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı? Onların üstüne ebabil kuşları gönderdi. O kuşlar, onların üzerlerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu. Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.” (Fil Suresi)

Kabe’yi yıkmak üzere hücuma geçileceği sırada, Ebrehe’nin her seferinde beraberinde bulundurduğu Mamut adlı büyük fil kendisini yere bıraktı ve bütün çabalara rağmen yerinden kalkmadı. Kâbe’den tarafa çevrildiğinde çöküp kalıyordu.

Bu esnada gökyüzünde beliren sürü sürü kuşlar, ağızlarında ve pençelerinde taşıdıkları küçük taşları Kâbe’ye hücuma hazırlanan askerlerin üzerine bıraktılar. Ebrehe’nin büyük ordusu bir anda perişan oldu. Büyük bir kısmı orada telef oldu. Kaçıp kurtulabilen askerlerin bir kısmı ile Ebrehe San’a’ya döndü ise de, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak çok geçmeden öldü.

Ordunun önünde yürüyen filler sebebiyle, tarihte bu hadiseye “Fil vakası”, bu olayın meydana geldiği seneye de “Fil Yılı” denilmiştir.

Rabbim bizleri umduklarımıza nail, korktuklarımızdan da emin ve muhafaza eylesin. Amin!

Kaynak: Dini bilgiler ve

             Siyer atlası



Vera Muhabbet Dergisi Logo