HAYATÜS SAHABE'DEN - Kureyş Reislerinin Hz. Peygamber’le Mücadeleleri ve Hz. Peygamber’in Onlara Cevabı
Sayı 2
İslâm’a Davet Ettiği Kureyş Reislerinin Hz. Peygamber’le Mücadeleleri
ve Hz. Peygamber’in Onlara Cevabı
Rebia’nın oğlu Utbe ve Şeybe, Harb’ın oğlu Süfyan, Abduddar oğullarından bir kişi, Ebu’l Esed kabilesinden Esved bin Abdûlmuttalib bin Esed ve Zem’a bin Esved, Velid b. Vail, Haccacoğulları Nebih ve Münebbeh (bunların ikisi de Beni Sehim kabilesindendi) güneşin batışından sonra Kâbe’nin yanında bir araya geldiler ve birbirlerine dediler ki: “Muhammed’e bir kişi gönderelim de gelsin, onunla konuşalım. Onunla tartışalım ki bundan böyle onunla ilgili icraatlarımızdan ötürü mazur görülelim.” Böylece Rasûl-ü Ekrem’e şu haberi gönderdiler: Kavminin ileri gelen eşrafı, senin için bir araya gelmişler, seninle konuşmak istiyorlar!” Rasûl-ü Ekrem süratle onlara geldi. Onlar kendi durumu hakkında yeni bir duruma varmışlar (yani İslâm’a meyletmişler) zannetmişti. Rasûl-ü Ekrem can-ı gönülden onların müslüman olmasını istiyordu. Onların doğru yolda reşid olmaları onun hoşuna gider, onların İslâm’a karşı çıkmaları, fesadları ve helâkları onu üzerdi. Rasûl-ü Ekrem onların yanına oturunca, şöyle dediler: “Ey Muhammed! Senin hakkında mazur sayılalım diye seni çağırdık. Allah’a andolsun, senin kavminin üzerine getirdiğin (felaketi) Araplardan bir kimsenin getirdiğini bilmiyoruz. Sen bizim atalarımıza küfrettin, dinimizi ayıpladın, akıllarımızı hiçe saydın. Tanrılarımıza küfrettin cemaatimizi parçaladın. Hiçbir çirkin iş yok ki onu aramıza sokmuş olmayasın. Eğer sen bu hadiseyi mal elde etmek için getirmişsen, sana mallarımızdan toplayalım, hepimizden zengin olacağın kadarını sana verelim. Eğer bunu bizim içimizde şerefe nail olmak, baş olmak için yapmışsan seni başımıza geçirelim, eğer kral olmak istiyorsan seni kral tayin edelim. Eğer senin bu yaptıkların cinlerden (delilikten) kaynaklanıyorsa (sana cin çarpmış olduğu için bunları söylüyorsan) ki çoğu kez böyle hadiseler olmaktadır, seni tedavi etmek için mallarımızdan verelim. Seni o cinden kurtarıncaya kadar tedavinin için çaba sarfedelim veya senin hakkında mazur sayalım! (Bu son cümleleriyle Rasûlüllah’ı tehdid ediyorlardı).
Allah’ın Rasûlü onlara cevap olarak şöyle buyurdu: “Sizin söylediklerinizin hiçbiri bende yoktur. Size peygamberliği mallarınız için getirmiş değilim. İçinizde şeref kazanmak ve başınıza geçmek içinde getirmiş değilim. Kralınız olmak içinde getirmedim. Cenabı Hak beni size peygamber olarak gönderdi. Bana bir kitap indirdi. Sizin için müjdeleyici ve uyarıcı olmamı emretti. Ben “Rabbimin risaletini (emirlerini) tebliğ ettim ve size nasihatte bulundum. Eğer bunu kabul ederseniz, bu sizin dünya ve ahirette payınız olur (hem dünyada aziz olursunuz, hem de ahirette). Eğer kabul etmezseniz, Allah benimle sizin aranızda hüküm verinceye kadar Allah’ın emrine sabır göstereceğim!”
Onlar “Ey Muhammed! Eğer sana arz ettiklerimizi kabul etmezsen, biliyorsun ki biz toprak bakımından insanların en sıkıntı içinde olanlarıyız. Mal bakımından en fakirleriyiz. Maişet (geçim) bakımından en çok zorluk içinde bulunanlarız. Öyleyse seni peygamber olarak gönderen Rabbinden iste de bizi daraltan, sıkıştıran şu dağları bizden uzaklaştırsın, memleketimizi bizim için açsın. Memleketimizde Şam ve Irak nehirleri gibi nehirler akıtsın. Atalarımızdan ölüp gidenleri bize geri göndersin. Onların içinde Kusay bin Kilab da olsun. Çünkü o doğru söyleyen bir reisti. Onlara senin söylediklerini soralım: Acaba hak mı bâtıl mı konuşuyorsun? Eğer o istediklerimizi yapar da atalarımız seni tasdik ederse, biz de seni tasdik ederiz. Böylelikle senin Allah katındaki o büyük mertebeni görmüş olur da Allah’ın seni peygamber olarak – dediğin gibi – gönderdiğini anlarız” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber dedi ki: “Ben size bunları yapmak için peygamber gönderilmedim. Ben Allah’ın bana yüklediği vazife ile size geldim. Allah’ın gönderdiğini size tebliğ ettim. Eğer kabul ederseniz bu sizin dünya ve ahiretteki payınızdır, nasibinizdir. Eğer bana karşı çıkarsanız ben, Allah’ın emrine, Allah benimle sizin aranızda hüküm verinceye kadar sabır göstereceğim”.
Kureyşliler ise şöyle dediler: “Eğer bu söylediklerimizi de yapmazsan, hiç değilse kendin için birşeyler yap. Rabbinden senin dediklerini doğrulayan, seni bize karşı müdafaa eden bir melek göndermesini iste. Rabbinden sana bahçeler, altın ve gümüşten hazineler, köşkler vermesini iste de böylece seni çalışmaktan kurtarmış olsun. Çünkü sen maişetini (geçim) elde etmek için pazara çıkıyor, bizim çalıştığımız gibi çalışıyorsun. Böylelikle senin Allah katındaki faziletini bilmiş oluruz. Eğer iddia ettiğin gibi peygambersen bunu yap! Bunun üzerine Allah’ın Rasulü onlara şöyle dedi: “Ben bunu yapamam. Rabbimden bunları isteyen bir kimse de değilim. Ben size bunlarla peygamber olarak gönderilmedim. Lâkin Allah beni müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi. Eğer benim getirdiklerimi kabul ederseniz bu sizin dünya ve ahiretteki nasibinizdir. Eğer bana karşı çıkarsanız Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredeceğim!”
Kureyşliler “O halde bizim üzerimize gökten parçalar düşür! Çünkü senin iddia ettiğine göre Rabbin isterse bunu yapar. Sen bunları yapmadıkça biz sana iman etmeyiz” dediler. Rasûl-ü Ekrem onlara “ Bu Allah’a ait bir husustur. İsterse sizin başınıza bunları getirir” dedi. Kureyşliler ise “Ey Muhammed! Rabbin bilmiyor mu ki bizler seninle oturacağız ve şu anda sana sorduklarımızı soracağız, isteklerimizi senden isteyeceğiz. Bunun için bize cevap olacak bir şeyi niçin sana takdim etmedi ve öğretmedi? Bu hususta başımıza gelecekleri niçin sana haber vermedi? Bizim kulağımıza geldiğine göre, bunları Yemame’de ismi Rahman olan kişi sana öğretiyormuş. Yemin olsun ki hiçbir zaman Rahman’a iman etmeyiz. İşte ey Muhammed! Senin hakkında ki icraatlarımızdan ötürü artık mazur sayılırız. İyi bil ki seni bizim hakkımızdaki icraatınla baş başa bırakmayacağız. Ya biz yahut da sen helâk olacaksın!” dediler.
İçlerinden biri “Biz meleklere ibadet ediyoruz. Onlar Allah’ın kızlarıdır” dedi. Başka biri de “Sen Allah’ı ve melekleri peyderpey getirmedikçe sana iman etmeyiz” dedi. Onlar Rasûlüllah’a bunları söyledikten sonra Rasûlüllah onların evinden çıktı. Onunla beraber Abdullah b. Ebî Ümeyye b. Muğire b. Abdullah b. Ömer b. Mahzum da dışarı çıktı. Bu kişi Rasûlüllah’ın amcası Abdulmuttalib’in Atike isimli kızının oğluydu. Abdullah “Kavmin sana arzedeceklerini arz ettiler ey Muhammed! Sen ise hiçbirini kabul etmedin. Sonra senden kendileri için birtakım şeyler talep ettiler onunla senin Allah katındaki dereceni bilmek istediler (onu da yapmadın). Allah’a yemin ederim ki sana hiçbir zaman iman etmem. Tâ ki sen bir merdiveni göklere dayayıp, o merdivenle göğe çıkıp, ben de sana baktığım halde göğe varıp beraberinde açık bir sahife ve senin peygamberliğini tasdik eden dört melek getirmedikçe... Andolsun Allah’a, eğer bunu da yapsan sanırım yine seni tasdik etmem” dedi. Sonra Rasûlüllah’tan ayrıldı. Hz. Peygamber de üzüntülü ve sıkıntılı olarak aile efradına döndü. Çünkü kavmi tarafından davet edildiğinde umduklarını bulamadı ve üstelik onların kendisinden ne kadar uzak olduklarını gördü.
Allah ve Rasûlüne davet hususunda Muhammed Yusuf Kandehlevi hazretlerinin Hayatu’s Sahabe adlı eserinde, Peygamber Efendimiz’in, bütün insanların iman etmesine ilişkin çabasını anlatan çok değerli anlatımlar mevcuttur. Peygamber efendimizin sabırla İslâm’a davetini anlatan bölümler Peygamber Efendimiz’in bu hususta ne kadar sıkıntı çekip sabır gösterdiğine birer delilidir.Hz. Ömer’in Peygamber Efendimiz’in bu tutumu karşısında ki davranışı ve sonrasında söylediği söz, halifeliği döneminde İslam’dan ayrılanlara karşı takındığı tavır, ashabı kiramın bu hususta ne denli titiz davrandıklarının beyanıdır.
Başta dört büyük halife olmak kaydıyla sahabe efendilerimizin, Peygamber Efendimiz tarafından İslâm’a davet edildiklerinde iman etmek için istekli olduklarını, ne kadar büyük bir sebat (kararlılık) ve sadakat gösterdiklerinin göstergesidir.
Muhammed Yusuf Kandehlevi hazretlerinin bu hususta yazdıkları gönül penceremizden kıymetli yansımalar olarak girmekte ve bizlere ab-ı hayat olmaktadır. Temennimiz bütün kardeşlerimizin bu sözü edilen bölümleri de okumaları, feyiz ve bereketinden istifade etmeleridir.
Kaynak:
Hayâtü’s Sahabe – Muhammed Yusuf Kandehlevi