SİLSİLE-İ ALİYYE - Silsile-i Aliyye Ne Demek?
Silsile'nin kelime anlamı; Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra, halka, art arda gelen şeylerin oluşturduğu bütün ve sıradır.
Kıymetli kardeşlerim, öncelikle Silsile-i aliyye ne demek onu izah edelim. “Silsile”nin kelime anlamı; Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra, halka, art arda gelen şeylerin oluşturduğu bütün ve sıradır.
Tasavvuf da "Silsile-i Saadatın(Silsile-i Saadet) anlamı ise alemlere rahmet sevgili Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’den günümüze kadar insanları müslümanlığa, irşada, itikada ve sırat-ı müstakiym üzerine yaşamaya davet eden Mürşid-i Kamillerin oluşturduğu sıradır.
Bu silsilede yer alan, Behaeddin-i Buhari(Şah-ı Nakşibendi), İmam-ı Rabbani, Mevlana Halid-i Bağdadi gibi zatların da içinde bulunduğu silsileye, “Silsile-i Aliyye” yani yüksek silsile denilmiştir. “Silsile ricâli” veya “Silsilet-üz-zeheb” yani “Altın Silsile” ile “Silsile-i sâdât” veyahut “seyyidler zinciri” de denir.
Kıymetli kardeşlerim Silsile-i Aliyye efendilerimizin isimleri, mübarek hayatları anlatılırken değişik şekillerde ifade edilmişlerdir. Bununla ilgili küçük bir izahat yapmayı uygun bulduk. Dergimizde de okuyacağınız üzere pirân hazretlerinin çoğunun, birden fazla isimleri olduğu görülecektir.
Mesela Şah-ı Nakşibendi olarak meşhur olan pirân hazretlerinin asıl ismi, Muhammed bin Muhammed'dir. Behâeddîn ve Şâh-ı Nakşibend gibi lakabları vardır. Allahü teâlânın sevgisini kalplere nakşettiği için, "Nakşibend" denilmiştir.
İmam-ı Rabbani (k.s.) İsmi, Ahmed bin Abdülehad bin Zeynel'abidin'dir. Lakabı Bedreddin, künyesi Ebü'l-Berekat'dır. İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani alim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi yani bidatleri ortadan kaldıran ve Fahri Kainat Efendimiz s.a.v.’in sünnetlerini doğru olarak uygulayan) olmasından dolayı "Müceddid-i elf-i Sânî", ahkam-ı İslâmiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, "Sıla" ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için,"Fârukî" nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, "Serhendî" denilmiştir. Bütün bu vasıflarıyla birlikte ismi, İmam-ı Rabbani Müceddid-i elf-i Sani Şeyh Ahmed-i Faruki Serhendi'dir (kuddise sirruh).
Vermiş olduğum iki örnekte de görüldüğü üzere bir zatın hayatını, yaşam sırlarını okurken değişik isimlerle karşılaşabilirsiniz. Zamanımızdaki gibi nüfus cüzdanında geçen isimlerle anılmıyorlar; kendilerine babaları tarafından bir isim veriliyor, ayrıca manevi olarak bir isim veriliyor, hocaları tarafından bir isim veriliyor, lakapları, künyeleri, nesepleri(soyları), nisbeleri(memleketi) ile ifade edilen birçok isim ve hitap şekilleri ortaya çıkmaktadır.
İslam âlimi yerden ot gibi, mantar gibi bitmez. Hocasız, icazetsiz, âlim olmaz. Mutlaka Resûlullah Efendimize (s.a.v.) dayanan bir silsilesi olur. Mesela, İmam-ı Rabbani (k.s.) ve Abdülkadir-i Geylani (k.s.) hazretleri gibi her Ehl-i sünnet âliminin, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e kadar bütün hocaları bellidir. Ancak böyle bir zata bağlanılır ve onun kitapları okunur. Yazdıkları doğru bile olsa, rastgele kimselerin kitapları okunmaz. Böyle bir zat bulamayan, yine böyle yetkili olan, yani silsilesi belli ve icazet sahibi olan bir âlimin yazdığı kitapları okuyarak, onu kendine rehber kabul etmelidir.
Tarikatta silsile son derece mühimdir. Silsilesini bilmeyen sâlik, nesebini bilmeyen kişi gibi addedilir(kabul edilir). İslam Âlimlerinin Silsile-i Aliyye hakkında sarf ettikleri mübarek sözlerinden bir kaçını arz edelim.
Silsile-i aliyyeyi her gün okumak lazımdır. O büyükler, vefatlarından sonra, dünya bağlılıkları kalmadığı için daha çok feyz verirler.
Silsile-i aliyyeyi bir insan severek okursa, kalbinin kapıları açılır.
Evliyanın sohbeti seâdetlerin başıdır.
Evliyâ-i kiramın kabrini ziyaret etmek, hayatta iken ziyaret gibidir. Diri iken sohbetine gidince nasıl feyz alınırsa, kabrinden de öyle feyz alınır.
Ehl-i sünnet âlimlerinin yazılarında mânevî têsir vardır, kalplere tesir eder.
Allah-ü Teâlâ bir kuluna bir şey vermek isterse, evvela ona o şeyi talep
ettirir, istediğini verir, muhabbetini verir.
Evliyâ-i kiramın anıldığı yere ruhaniyetleri gelir, oraya nur yağar.
Allahü teâlânın feyzleri, Peygamber Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm vâsıtasıyla, evliyânın kalblerinden yayılır, feyzler onların muhabbetleriyle, sevgileriyle gelir.
Minel kalbi ilel kalbi sebîlâ, kalbten kalbe yol vardır. O yol muhabbettir.
Silsile-i aliyye'de bulunanlardan bir tanesine, (hangisi olursa olsun Abdülhalik Gucdüvani hazretleri, Şah-ı Nakşibend hazretleri, İmam-ı Rabbani hazretleri, Halid-i Bağdadi hazretleri….) Bunlardan birisine veya bir kaçına aşık olmalıdır. Onları sevmek için de, hayat hikâyelerini okumak lazımdır. Onların hayat hikâyelerini okuyunca, onların sevgisi insanın kalbine yerleşir. Onların sevgisi kalbe yerleşince de, dünya sevgisi çıkar. Dünya sevgisi çıkınca, Allah’a c.c. muhabbet yerleşir.
Kalpleri birbirine bağlayan yol muhabbet yoludur. İnsan silsile-i aliyye büyüklerini severse onların kalbinden, nurlar, feyzler sevenin kalbine akar, Peygamber efendimizden böyle gelmiş.
Ehlullaha olan sevgi, muhabbet devamlı olursa, onlardan feyz de devamlı gelir. Kalbde dünya sevgisi hiç kalmaz. Bir kimse dünya sevgisinden kurtulamazsa onların feyzine devamlı kavuşamıyor demektir.
Allah-ü Teâlâ dostları vasıtasıyla, kendi muhabbetini kalplere yerleştirir.
“Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.” Nisa-80 ayeti gereğince Silsile-i şerife Allah ve Resûlullah'ta son bulur.
İlahi Yarabbi azameti Kibriya’n hürmetine, izn-i Celal'in hürmetine Silsile-i Aliyye’de bulunan zatlardan hakkıyla istifade eden kullarından eyle. (AMİN)
Kaynak:
Mana Aleminin Sultanları – Abdülkadir Söğüt