Mektûbat-ı Rabbânî 47. Mektup

Mektûbat-ı Rabbânî 47. Mektup

47. MEKTUP

Konu: Müslümanların zayıflığı ve kafirlerin üstünlüğünden şikayet, islam dininin yayılması ve Müslümanların takviyesi için idarecileri teşvik, hakkındadır.

İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s) bu mektubu, Seyyid Nakib Şeyh Ferid Buhari’ye yazmıştır.

     Allahu Teala size, ecdadınızın yolunda sebat eylesin. İki cihanın en faziletlisi başta olmak üzere, diğerlerine de dualar, selamlar ve saygılar…

     Bilmiş olun ki,

     Toplum içinde devlet başkanının yeri, insanın bedeni içinde kalbin yeri gibidir. Nasıl kalp sağlam olunca vücutta sağlam, kalp bozuk olunca vücutta bozuk olursa, aynı şekilde sultanın iyiliği, toplumun iyiliği, sultanın bozukluğu da toplumun bozukluğu demektir. İslam’ın ilk devirlerinde cereyan eden hadiselere bakmıyor musun? Kendisi (islam) garip, tabileri aciz, az ve zayıf olmasına rağmen Müslümanların maceralarını ve elde ettikleri neticeyi düşünelim! Bu durum, Müslümanların dinleri üzerinde, kafirlerinde küfürleri üzerinde sebat etmelerinden başka bir sonuç doğurmadı; yani kafirler, onca güç ve kudretlerine rağmen Müslümanların yolunu değiştiremediler, onları küfrün hakimiyeti altına alamadılar.

     [Sizin dininiz size, benim de dinim bana.] Kâfirun; 6

     Bu ayet, bu durumu açıklamaktadır.

     Geçtiğimiz asırda ise kafirler, zorbalık ve istila yoluyla, herkesin gözü önünde islam    yurdunda kendi hüküm ve düzenlerini hakim kıldılar; öyle ki Müslümanlar, İslami görevlerini yerine getirmekten aciz kaldılar; bunu açıkça yapanı öldürüyorlardı.

     Çok yazık! Ne felaket ne acı ne dayanılmaz yangındır ki, alemlerin Rabbinin sevgilisi Muhammed’i s.a.v tasdik edenler zelil, hakir ve değersiz hale gelmiş, O’nu inkar edenler ise, şeref ve itibarın zirvesine çıkmışlardı! Müslümanlar, yaralı gönülleri ile İslam’a başsağlığı dilerken kafirler, onları alaya alarak ve eğlenme konusu yaparak yaralarına tuz biber ekmekteydiler. Hidayet güneşi, küfür ve sapıklık ufkunun altında örtülü kalmış, Hakk’ın nuru, batılın kalın perdelerinin yalnızlığa terk edilmişti.

     Şu günlerde ise, İslam’ın ortaya çıkmasını engelleyen gücün silinip gittiğinin, Müslümanların sultanının tahta geçtiğinin müjdesini herkes işitmiştir. Şimdi Müslümanlara düşen, sultanın yardımına koşmaktır. Ona yardım etmek ve dini itibarına, ümmeti kuvvet ve şerefine kavuşturması için kendisine yol göstermek Müslümanların borcudur. Bu yardım ve destekleme, dil ile de olur. Öncelik lisana aittir; bunun en iyisi de sultana, Kitap ve Sünnete, icma-ı ümmete uygun olarak İslam’ın inanç, ibadet ve muamele hükümlerini anlatıp açıklamaktır. Bu yapılmalıdır ki, araya bid’atçi ve sapık birileri girerek yolu kapamasın ve bu yüzden durum fesada varmasın. Desteklemenin bu kısmı Hakk’a uyanların ahireti dünyaya tercih eden bilginlerine aittir. Bütün emelleri dünya menfaatlerinin peşinden koşmak ve bunun kaynaklarını toplayıp biriktirmek olan dünyacı bilginlere gelince bunların sohbeti öldürücü zehirdir, kötülükleri de bulaşıcıdır.

     Şiir: Olunca ilim sahibi nefsine esir,

             Onu battığı yerden kim çekebilir?

     Geçen asırda başımıza gelen bütün belalar, bu gibi uğursuzluklar yüzünden gelmiştir. Çünkü sabık (önceki) sultanı hak yoldan çıkaran – bunlar dünya menfaatine düşkün bilginler– olmuştur. Hatta yetmiş iki fırka içinde hiç olmasın. Bilginler dışında kalıp da sapıklığı başkalarına bulaşan kişiler çok azdır. Zamanımızda, kendilerini sufilere benzeten – sufiyim diye ortaya çıkan – cahillerin çoğu da bu bilginlerle aynı çizgidedir. Çünkü bunların kötülüğü de bulaşıcıdır ve yayılma kabiliyeti taşır.

     Bu yardım ve destekleme çeşitlerinden herhangi birine gücü yettiği halde bunu hakkıyla yerine getirmeyen ve bu sebeple Müslümanların durumlarının bozulmasına sebep olan kimseler, sorumlu olacaklardır. İşte bu dayanak, bu fakirde kendini, islam devletini destekleyenlerin meydanına atacak ve gücü yettiği kadar bu konuda gayret sarf edecektir.

     [Bir topluluğun sayısını çoğaltan, onlardandır.] hadis-i şerifinin ifade ettiği üzere, belki bu güçsüz kişide, o kutlu topluluğa dahil olur. Benim gibiler, işte buna dayanarak, bu fakir de kendini, islam devletini destekleyenlerin yanına atacak ve gücü yettiği kadar bu konuda gayret edecektir.

     [Bir topluluğun sayısını çoğaltan, onlardandır.] hadis-i şerifinin ifade ettiği üzere, belki bu güçsüz kişide, o kutlu topluluğa dahil olur. Benim gibiler, Hazreti Yusuf’u satın almak isteyenlerin pazarına, eğirdiği yün ipiyle, onu satın almak için gelen kocakarılara benzer.

     İnşaAllah yakın zamanda huzurunuzda olma şerefine ereceğim. Allahu Teala size, güç ve sultana tam manasıyla yakınlık buyurduğuna göre, sizden beklenen ve şerefinize layık olan, İslam’ı güçlendirme, Müslümanları kederden, İslam’ı da açıkça ve gizlide gariplikten çıkarıp kurtarma konusunda elden gelen gayreti sarf etmenizdir.

     Bu mektubu getiren, Emir’den vazife almış olup ikbal sahibidir. Geçen sene bu vazifeyi, sizin huzurunuzda almıştır. Bu sene de aynı ümitle gelmiştir.

    Sübhanallah, size hakiki ve mecazi devleti nasip eylesin.



Vera Muhabbet Dergisi Logo