SUFİLERİN MAKAM AHLAK ve HALLERİ - Halvet ve Uzlet
Helvet, kalbi safiyet bulmuş kimselerin sıfatıdır. Uzlet ise Hakk’a vasıl olmuş kimselerin işaretidir.
Sufilerin Makam Ahlâk ve Halleri
Halvet ve Uzlet
Ebu Hüreyre’nin radıyallahu anh naklettiğine göre Hz. Peygamber s.a.v., uzletin (dinini yaşamak için halktan ayrılmanın) fazileti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Bütün insanların geçimini temin yönünden en hayırlıları şu iki kimselerdir: Birincisi, atının dizginini tutarak Allah yolunda cihada çıkar. Düşman tarafından bir tehlike sesi ve ürkütücü haber geldiğinde, hemen atına atlayıp tehlike bölgesine koşar. Tek derdi Allah yolunda şehid olmak veya düşman öldürmektir. Diğeri ise, şu dağların başında veya şu vadilerin içinde bir bölük koyunu ile meşgul olur. Namazını kılar, zekatını verir ve bu şekilde kendisine ölüm gelene kadar rabbine ibadet eder. İşte insanlar arasında ancak bu kimse hayır içindedir.” (Müslim)
Helvet, kalbi safiyet bulmuş kimselerin sıfatıdır. Uzlet ise Hakk’a vasıl olmuş kimselerin işaretidir.
Müride (manevi terbiyeye giren kimseye), başlangıç halinde kendi cinslerinden ayrı kalması gereklidir. Nihayetinde ise, Hak Teâlâ ile ünsiyet halini elde ettiği için kendisine halvet gereklidir.
Uzleti tercih eden bir kimse, bu uzletiyle insanları kendi zararlarından kurtardığına itikad etmeli, yoksa kendisini onların kötülüğünden kurtardığını düşünmemelidir.
İnsanları kendi zararlarından kurtardığına itikad etmek, kendi nefsini küçük görmenin neticesidir. Kendini onların kötülüğünden kurtadığını düşünmek ise kendinde bir üstünlük ve ayrıcalık görmektir. Kim nefsini küçük görürse o, tevazu sahibidir. Kim kendisinde bir üstünlük görürse o, kibirli bir kimsedir.
Adamın biri salih zatlardan birinin yanından geçiyordu. Salih zat adam yanından geçerken elbisesini topladı. Bunu gören adam “Niçin elbiseni topluyorsun? Benim elbisemde bir pislik yoktur” dedi. Salih zat ise adama “Düşündüm ki benim elbisem sence kirlidir, elbisemi topladım ki senin elbiseni kirletmesin. Yoksa kendi elbisem kirlenmesin diye toplamadım” dedi.
Uzletin Edepleri
Uzlete çekilen kimse, şeytan vesvesesine düşüp zarar görmemek için, önce sağlam bir itikad ilmini öğrenmesi gerekir. Sonra, ibadet ve taat(Allah’ın emirlerini yerine getirme) işi sağlam temel üzerine kurulsun diye, farzları yerine getirecek fıkıh ilmini öğrenmelidir.
Hakikatte uzlet kötü sıfatlardan uzaklaşmaktır. Uzletin tesiri, sıfatların değişmesi şeklinde kendisini göstermelidir. Yoksa vatandan uzaklaşmak şeklinde kalmamalıdır.
Bir büyük zata, arifin kim olduğunu sorduklarında “Zahiriyle halkla beraberken, kalbi ile halktan ayrı olan kimsedir” demiştir. İşte asıl uzlet budur.
Ebu Ali Dekkâk rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: Halkın giydiği elbiseden giy, Onların yediğinden ye. Fakat sırrın ile onlardan ayrı ol.
Yine Ebu Ali Dekkâk rahmetullahi aleyh şöyle demiştir: Yanıma bir adam geldi. “Ben sizi ziyaret için çok uzak bölgelerden geldim” dedi. Ben de kendisine “Bu iş dağı tepeyi aşarak yolculuk yapma işi değildir. Bir adım atarak nefsini terk et. Maksadın hasıl olsun” dedim.
Ebu Osman-ı Mağribi şöyle demiştir: Kim sohbeti bırakıp halveti tercih ederse ona, bütün zikirlerden kalbini çekip sadece rabbinin zikri ile meşgul olması, bütün arzu ve isteklerden sıyrılıp ancak rabbinin rızasına göz dikmesi ve nefsin bağlandığı bütün sebeplerden gönlünü boşaltması gerekir. Bu sıfatlarda olmayan kimsenin halveti kendisini bir sürü fitne ve afete düşürür.
Halvette yalnız kalmak, bütün rahatlık ve huzur sebeplerini içinde toplar.
Ebu Muhammed-i Ceriri’ye uzletin ne olduğu sorulunca şu cevabı vermiştir: Gerçek uzlet, halkın arasına girmen, fakat onların seni Hakk’ın zikrinden meşgul etmemeleri için sırrını (kalbini) koruman, günahları terketmen ve gönlün sürekli Hakk’a bağlı bir hale gelmendir.
Sehl b. Abdullah-ı Tüsteri demiştir ki: Halvet ancak helal yemekle sahih olur. Helal yemek de ancak Allah’ın hakkını yerine getirerek gerçekleşir.
Zennûn-i Mısri demiştir ki: Halvet ve insanlardan kendini gizleyen ile onlardan Allah ile perdelenip gizlenen bir değildir.
Buradan kasıt insanlardan fiilen ayrı kalmaktır. Yani yalnız olmaktır. Allah ile perdelemek ise Allah c.c. ile huzur olmak. Kalbini O’na yöneltmektir. Yani insanlardan etkilenmemektir. Her daim Allah ile meşgul olmaktır.
Yahya b. Muâz demiştir ki: Halvet sıddıkların şiârıdır(en belirgin özelliğidir).
Ebubekir Şibli ”Ey insanlar, iflastan sakının iflastan!” diye seslenirdi. Kendisine “Ey Ebubekir iflasın alameti nedir?” diye sorduklarında, “İnsanlarla ünsiyet(yakın dostluk) içinde olmaktır” demiştir.
Şuayb b. Harb şöyle anlatır: Kufe’de Mâlik b. Mesud’un yanına gittim. Kendisi evde tek başına bulunuyordu. Onu böyle görünce “Yalnızlık seni sıkmıyor mu?” diye sordum. Hazret bana “Allah ile olup da sıkılan hiç kimse görmedim” dedi.
Ebu Yakub-i Sûsi demiştir ki: Yalnız kalmaya ancak manevi hali kuvvetli kimseler güç yetirebilir. Bizim gibi zayıf kimselerin toplum içinde bulunması daha emniyetli ve daha faydalıdır. Böyle kimseler birbirlerine bakarak amel yaparlar.
Ariflerden birine “Yolculukların esnasında karşılaştığın en acayip şey nedir?” diye sorulduğunda demiştir ki: Bir defasında Hızır aleyhisselam ile karşılaştım. Benden birlikte sohbet etmeyi istedi. Ben Allah’a olan tevekkül halimi, bozar diye buna yanaşmadım.
Sufilerden biri tek başına bir yerde ibadet ediyordu. Yanına gelenlerden biri “Burada kendisiyle sohbet ve muhabbet edeceğin biri var mı?” diye sorduğunda “Evet” diyerek elini yanındaki Kur’an-ı Hâkim’e uzattı, onu önüne aldı ve “İşte budur” dedi.
Bir kişi Zünnun-i Mısri’ye “Benim için uzlet ne zaman sahih(doğru) ve güzel olur?” deyince Zünnu-i Mısri kendisine cevaben “Nefsini kötü sıfatlardan uzaklaştırmaya güç yetirdiğin zaman” demiştir.
Allah Teâlâ bir kulunu günah zilletinden taat izzetine çıkarmayı murad ederse, ona yalnızlığı sevdirir. Onu kanaatle zengin kılar. Kendisine nefsinin kusur ve ayıplarını gösterir. Bunlar kime verilmişse ona, dünya ve ahiretin hayrı verilmiş demektir.
Kaynaklar: Kuşeyri Risalesi - İmam Kuşeyri (Zeynülislam Abdülkerim b. Hevâzin)