FIKIH - Seferilik Bahsi
Sayı 4
SEFERİLİK BAHSİ
Kişinin Yolcu Veya Mukim Olmasına Göre Kaç Türlü Vatandan Bahsedebiliriz?
Üç türlü vatan vardır; vatan-i asli, vatan-i ikame, vatan-i süknâ. Vatan-i asli (Asıl Vatan): Kişinin doğup büyüdüğü veya evlendiği veyahut evlenmese de orada yaşamayı kast edip oradan çıkmaya niyetinin olmadığı yerdir.
Vatan-ı ikame: On beş gün veya daha fazla kalmaya niyet ettiği yerdir. Asli ve ikame vatanında olan kişi mukim sayılır. Yani bu kişi hakkında sefer hükümleri uygulanmaz.
Süknâ Vatanı: Kendisinde on beş günden daha az kalmaya niyet edilen yerdir. Vatanı asli kendisine denk olan bir diğer vatanı asli ile bozulur, (eğer birinci vatanında hanım, çocuk ve ziraat emsali bir taalluku kalmamışsa)
Bir kimse bulunduğu yerden ailesiyle intikal etmeksizin başka bir yerde evlenip ikinci bir aile kuracak olursa, önceki vatanın asli olma vasfı baki kaldığı gibi, yeni edindiği vatan da asli vatani olur. Yani her iki vatanda da bu kişi mukimdir.
Asli vatan, sefere çıkmakla veya vatanı ikame ile batıl olmaz. Vatanı ikame ise kendisine denk olan bir diğer vatanı ikame ile bozulacağı gibi vatanı asliyle de bozulur. Bir de sefere çıkmakla ikame vatanı iptal edilmiş olur.” Sefere bil fiil çıkmaksızın, sefere çıkmaya niyet etmek, vatanı ikameyi bozmaz.
Kişinin Seferi Olabilmesi İҫin Aranan Şartlar Nelerdir?
*Gitmeye niyetli olduğu yerin, uzak olması ( 90 km )
*İkamet ettiği şehirden veya köyden çıkması ;
Fıkıh kitaplarımızda sefer hükmünün başlangıç noktası kişinin ikamet ettiği şehrin bütün evleri geride kalacak şekilde şehrin dışına çıkması şeklinde tarif edilmiştir. Nasıl ki seferi olan biri şehre girmeden mukim olamıyorsa, aynı şekilde mukim olan biri de şehrin evlerini çıkmadan seferi olamaz. Şehrin evlerini geçmekten kastedilen bulunduğu cihetteki evlerdir. O beldenin diğer taraftaki evlerini hizalayarak geçmemiş olsa bile seferilik başlar. Zira itibar çıktığı cihetedir.
Şehrin tarifinde, fıkıh kitaplarımızda farklı ifadeler vardır. Bazıları; İçinde zanaat erbabı, cami, çarşı, müftü, sultan veya ceza ve diğer hükümleri icra eden kadı bulunan yer olarak tarif etmişlerdir. Bazıları da mutlak şehir söylemine bakmışlar, halk arasında oraya şehir deniyorsa şehir kabul edilir, denmiyorsa edilmez, demişlerdir.
İstanbul gibi büyük şehirlerde köprüler ayırıcı etken olarak kabul edilir. Köprüye girildiği anda seferilik hükmü baslar.
Sefere gittiği beldede 15 günden az kalmaya niyetli olması: Yolcu bulunmuş olduğu beldede 15 gün veya daha fazla kalmaya niyet ederse, Hanefi mezhebine göre mukim olur. Şafii Mezhebine göre ise girdiği ve çıktığı gün hariç 4 gün orada ikamete niyet etse mukim olur. Maliki Mezhebinde mukimlik için zikir olunan müddet 20 namaz ile takdir edilmiştir. Hanbelîlere göre de kişi, 4 günden daha fazlaya veya 20 namazdan daha fazlaya niyet ederse mukim sayılır
Sefere başlarken muayyen bir yeri niyet kast alması yani sefere niyet etmiş olması: “Haim” diye tabir edilen nereye yöneleceğini bilmeksizin yola çıkan kimse için seferilik hükmü yoktur.
Müstekillün birey olması: Yani niyetinde müstakil olup birine tabi olmaması. Kocasıyla beraber olup da kocasının nereye gideceğini bilmeyen kadın, komutanıyla beraber olan asker, efendisiyle beraber olan hizmetçi, hocasıyla beraber olan talebe müstakil görüşleri olmadığından niyetlerine itibar edilmez. Bu kişiler tabi oldukları şahsa niyetinin ne olduğunu sual ederler. Şayet metbu olan kişi, niyetini tabisine haber verecek olursa tabi ona göre amel eder. Metbu niyetini tabiye söylemezse, metbunun asıl olan haline göre tabi amel eder.
Seferi Olan Kişi Dört Rekâtlı Namazlarını İki Rekât Kılmak Zorunda Mıdır?
Hanefilere göre seferi olan kişinin kasretmesi yani dört rekâtlı farz namazlarını iki rekât kılması lazımdır. Ruhsat değildir.
Bu görüş aynı zamanda sahabeyi kiramdan Hazreti Ömer ve oğlu Abdullah, Hazreti Ali, Hazreti İbn Mesut, Hazreti Cabir ve Hazreti İbn Abbas’ın da görüşleridir. Tabiinin büyüklerinden olan İmam es-Sevrî, İmam Hammad b. Süleyman, İmam Ömer b. Abdülaziz, İmam el-Evzaî, İmam Haşan b. Hay ve İmam Hasan el-Basrî de bu görüşte olanlardandır. Aynı zamanda bu görüş, İmam Malik ve İmam Ahmed b. Hanbel’den de bir rivayettir.
İbrahim el-Halebî (Ö.956), Ğunyetu’I-Mütemellî/Haleb-i Kebir adlı eserinde; Muhyi’s-Sünnet el-Bağavî’den bu görüşün ehl-i ilmin ekserisinin görüşü olduğunu nakletmiştir.
Seferi Olan Kişi Namazını Kısaltması Gerektiği Halde Tam Kılacak Olsa Namazı Sahih Olur Mu?
Hanefi mezhebine göre seferi olan kişinin namazlarını tam kılması mekruhtur. İbrahim el-Halebî (Ö.956), Ğunyetu’l-Mütemellî/Haleb-i Kebir adlı eserinde İmam Ebu Hanife’den şöyle rivayet edildiğini nakleder: Namazını tam kılan yolcu günahkâr olacağı gibi Peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi ve sellem) sünnetine muhalefet etmiş de olur.
Seferi olan kişi, namazını tam kılacak olursa bakılır; ikinci rekâtta teşehhüt miktarı oturmuşsa namazı sahihtir. Son iki rekât onun için nafile olur. Ancak selamı tehir ettiğinden ve nafile namazı farz olarak başlanmış bir namaz üzerine bina ettiğinden dolayı da günahkâr olur. Şayet bu kişi ikinci rekâtta teşehhüt miktarı oturmamışsa farzı batıl olur. Zira ikinci rekâtın sonundaki oturuş, yolcu adına son oturuş olacağından farzı terk etmiş olacaktır.
Aynı şekilde bu kişi ilk iki rekâtın birinde kıraatı terk edecek olsa namazı batıl olur.